5 Şubat 2014 Çarşamba

Defne ve Apollon'un aşkının başladığı topraklara ANTAKYA'ya ...

                            Antakya'ya gelmemin sebebi künefenin yanında :P Mersin'den Adana'ya dönüp İstanbul'a gelmektense  Mersin'den 4 saat uzaklıkta olan Hatay'a gelip farklı bir yer görmek daha mantıklı diye düşündüm. Hatay'dan İstanbul'a günlük seferler mevcut. (Pegasus-THY seferleri - havaalanı yeni yapılmış) Bu yüzden problem yok ;)) Mersin'den sabahın köründe otobüse bindim. Otobüse binince direkt uyku modu ama güneşten uyuyamamak sorunuyla karşılaştım. Neyse ki bizim otobüslerde de yok yok. Pegasus'un uçaklarında olmayan müzik sistemi otobüslerde var :)))

                            Antakya'ya gelince bir garip oldum. Uyudum kaldım da Suriye'ye mi geldim dedim bir an. Çoğu insan Arapça konuşuyor.  Dolmuşlarda ( servis arabaları ) bizzat muhabbetlere şahit oldum Türkçe-Arapça karışık gidiyor :) Şansıma ki bir de  kulak ağrısı çeken bir bebeğin ağlamalarına denk geldim tadından yenmedi Antakya yani :)   
                              Genel olarak şehrin coğrafyasına bakarsak...Şehir bir dağ eteğine kurulmuş. Gelişmiş mi kesinlikle HAYIR!  Uzun bir caddesi var . Caddenin üzerinde de mağazalar kafeler falan filan . Belediye yan gelip yatmış mübarek!! Çarşısı, çarşının içinde sevimli bir camiisi var. Bir de Harbiye..Defne'nin gözyaşlarının aktığı yer. Şelaleler. 

                      İlk hedefimiz meşhur MOZAİK MÜZESİ. Müze kart geçerli . Kartı bastım geçtim. Geçtikten sonra güvenlik görevlisi müzenin taşınma aşamasında olduğunu ve çok az eserin burada kaldığını söylüyor.  Yeni müze de daha açılmamış. O yüzden elimizdekilerle idare edeceğiz.



                                                     Kalan eserlerden en önemlisi bu parça.


Bu mozaikte de Eros'çuğumuz ağacın altına uzanmış kestiriyor. 



                        Mozaiklerin hepsi harika. İnce elişçiliğinin en güzel örnekleri. Keşke müze taşınma aşamasında olsaydı da diğer eserleri de görebilseydim.. ( Müze taşınma aşamasında olduğu için de müzenin içi içler acısı her yer kırık dökük  tadilatta :/// )



                                   Şehrin ortasından böyle bir şey akıyor işte.
  Çarşının içindeki bahsettiğim sevimli camii. Avlusu  insana huzur vereninden.




Ara sokaklara girme vakti. Bu  bahsettiğim caddenin ve çarşının dışındaki sokaklar dar ve kirli.

                   Büyük uzun çarşısı var. Çarşının içinde her çeşit dükkan yeme-içme giyim, kuyumcu aklınıza ne gelirse.  Arapça müzik sesi geliyor radyolardan.. Bu fotoğrafta da bolca defne yaprağından yapılmış bolca sabun satılmaktadır. Buranın defne yapraklı sabunu meşhur. Bir de nar ekşisi ki ben nar ekşisine bayılırım. (Bir şişe aldım buralara kadar gelmişken. :))




Merkezden Harbiye- Şelalelere gitmek için servise biniyorum. İstanbul'da dolmuşa biner binmez ücreti  öderiz. Burada değil ! Adama biner binmez ücreti veriyorum umrunda değil. Biraz bekledim insnaları gözlemledim. Parayı inerken veriyorlar. Hemen işte böyle şehrin yabancısı olduğumu belli ettim!! Şoföre beni şelalelerde indirmesini söyledim geldiğimizde adam beni unuttu. Şırıltı sesinden anladım şelalelere yakınlaştığımızı ve hemen indim. Şelalelere doğru yürüyorum. Hediyelilk eşyacılarda halıya dokunmuş resimler -portreler var. Özellikle Hz. Ali'nin ve Ahmet Kaya'nın  resimleri çoğunlukta. Yaşlı teyzeye soruyorum neden böyle diye.. Teyze de buranın nüfusunun çoğunlukla Alevi olduğundan bahsediyor. Yeni bir şey öğrendim o da güzel :) !!!


Burada bir sürü şelale ve şelaleden ayrılan kollar var. Şelaler boyunca da yemek tesisleri. Ama aman Allahımmm ben böyle pis bir yer görmedim. Yol boyunca pet şişeleri çöpler etraf rezil halde!!!! yokuş aşağıya temiz bir yer bulana  kadar indim. Pek de umudum yoktu oturdum şelaleye en yakın tesise. Eyrafa bakındım Arap turistler yoğunlukta.  Çay istedim. Çayımız yok dedi. Bu tür yerlerde en çok çay satılmaz mı ya ?!!! Meyvesuyu var dedi. Buranın narı meşhur bari narsuyu alayım dedim.  Nar suyunu getirir adam. Narın rengi hiç hoşuma gitmedi. Normalde koyu olması gerek neyse bir tadına bakayım önyargılı olmayaym dedim. İçince anladım ki içine bolca su karıştırılmış. Narın memleketine gel sulu nar iç. Karaköy'de adam gözünün önünde mis gibi taze nar suyu sokar hem de 1 liraya. Ben de narın memeleketinde narların yere dökülüp kimsenin yerden almaya tenezzül etmediği yerde sulu nar suyu içeyim. Biz turist kazıklamayı çok mu seviyoruz yerli de olsa yabancı da olsa!! Çıkışta nara su kattıklarını kasaya söyledim. El cevap---buranın narının çeşidi böyleymiş. HEH! BEN DE YEDİM !!! 


Şelaleleri gezip hüsrana uğrayıp bir de azık yedikten sonra tekrar çarşıya dönüyorum servisle. Künefe  yeme vakti... 


Kapanışı Defne/ Dafni ve Apollon ile yapalım..Peki kim bunlarrr.? 


Apollon ve Dafni, Antik Yunan mitolojisinde anlatılan bir destandır.
Destana göre, Yunan Deniz Tanrısı Peneus'un kızı Dafni'ye, Apollon aşık olmuştur. Dafni'ye umutsuzca aşık olmasının nedeni, aşk tanrısı Eros'un oklarından birine hedef olmasıdır.
Apollon aslında çok iyi bir okçudur ve kendiyle övünmeyi çok sever. Birgün kendisi gibi iyi bir okçu olan Afrodit'in oğlu genç Eros ile karşılaşır ve onun okçuluk kabiliyeti ile ilgili alaycı sözler söyler. Buna karşılık, Eros öç almak ister ve iki ok hazırlar. Biri altın suyuna batırılmıştır ve saplandığı kişiye tutku ve sonsuz aşk verecektir. Diğer ok ise saplandığı kişiyi aşk ve tutkudan tamamen uzaklaştıracaktır. Altın ok Apollon'un kalbine saplanır ve Dafni'ye umutsuzca aşık olur. Fakat ne yazık ki diğer ok Dafni'nin kalbine saplanmıştır. Dafni, Apollon'dan sürekli kaçar ve aşkını reddeder.
Bir gün Dafni yine kaçarken Apollon'a yakalanır ve babası Yunan Deniz Tanrısı Peneus'dan yardım ister. Peneus, Dafni'yi Defne ağacına dönüştürür ve Dafni sonsuza dek Defne ağacı olarak kalır. ( Defne yaprağı hep yeşilldir ) 
Apollon ise, Defne ağacından aldığı yapraklarla kendine bir taç yapar ve bu tacı başından hiç çıkartmaz. Tüm Apollon heykellerinin başında gördüğümüz Defne yapraklarından yapılmış tacın sebebi budur.
Yine bir efsaneye göre bu olay Antakya'nın Harbiye Beldesinde geçmiştir.Bu efsanenin kanıtlarından en önemlilerinden biri Antakya Arkeoloji Müzesini'nde bulunan Apollon ve Dafni mozaiğidir. Ayrıca burada yaşayan halk,Harbiye'nin meşhur şelalelerine "Dafni'nin Gözyaşları" adını vermiştir. Üstelik bu şelaleler defne ağaçları arasından akmaktadır. Bu da öykünün Harbiye'de geçtiğini destekleyen önemli özelliktir.



ia 

 DEFNE VE APOLLON


                    Antakya tarihi mekanları çok  olan küçük sevimli bir yer. Yalnız hakkettiği değeri pek görmemiş. Tarihi yerler harap ve pislik içinde.  Umarım bu güzellikler kaybolmadan birileri harekete geçer.

http://www.youtube.com/watch?v=brtE96uxESY

http://www.youtube.com/watch?v=AvoZnNLlseg



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder